Mehmet Özcan

Giri? Formu






Kayıp Parola?
Hesabınız yok mu? Kayıt Ol

Ziyaretçi Sayacı

 
Bugün15
Dün52
Bu Hafta231
Bu Ay1675
Toplam766444
Anasayfa arrow Eğitim Üzerine
Eğitim Üzerine
Asr-ı Saadette Terbiye Atmosferi
Allah Rasulünün evinde sürekli bir haşyet vardır. Her fili onun haşyet kokardı. Ona azıcık bakanlar Cennetin imrendiriciliğini, cehenneminde ürpertirciliğini hissederlerdi. Namaz kılarken titremeleri, ileri-geri gidip gelmeleri, Cehennem endişesiyle sarsılmaları, cennet arzusuyla kanatlanmaları cehennmeden korması bu evin iyi bilinen ve sık görünen özelliklerinden di. Evet, Ona bakan Allahı hatırlardı:

İmam Nesei anlatıyor:

Allah Rasulü namaz kılarken boilin pot gibi bir ses duyulurdu

O daima inlemeleri ağlamalı bir kaplple Allaha yönelirdi. Aişe validemiz onu çoğu zaman Rabbinin huzurunda secdede titrerken bulurdu.

Onun bu hali herkese ihlam veriyor ve herkes onun bu halinden istifade ediyordu. Allah Rasulünün her hanımı ve her çocuğu da ibadet ederken aynı korku ve haşyeti duyuyor, Allah Rasulü de onlara yaşadıklarını emir ve tavsiye ediyor... davranışlarıyla örnek olmalarını istiyordu. Bundan dolayıdır ki her ne anlatmışsa hanesi ve hanesinin yanındakiler tarafından hemen benimseniyor, onun sözleri inananların gönüllerine işliyordu. Her şeyden evvel o mükemmel bir baba ve dedeydi. Bu çoğu zaman basit görmemezlikten gelinip ihmal edilen bir gerçektir... bizim gerçekleştirmek zorunda olduğumuz en önemli görevlerden biridir.

Nice şanlı insanlar gelti onun neslinden ki her biri kendi akranları arasında bir güneş gibi veya yıldızlar arasındaki ay gibi parlıyor. O öyle mükemmel bir nesil –sahabe- yetiştirdi ki nerdeyse içlerinden tek bir mükted çıkmadı. Buna ek olarak onun neslinden hiçbir mürted de çıkmadı. Bu gerçek peygamberin eşsiz faikiyetidir. Nice hakk dostlarının hanesi ile neslinden irtidad edip dinden çıkanlar olmasına rağmen Allah Rasulünün neslinden hiç kimse kendi hanelerinin köklerine ihanet etmediler. Eğer varsa bile birkaç istisna kaideyi bozmaz.

Şimdi Allah Rasulünün peygamberliğinin diğer bir deliline geçelim. Bu pedogojik dehadan daha üstündür. Gelecek olan ayet mevzumuza ışık tutabilir:

“O ümmiler arasından, kendilerine ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Oysa onlar önceden, açık bir sapıklık içinde idiler.” (Cuma 62:2)

ayette geçen bazı kelimeler çok ilginç. Üçüncü tekil şahıs zamiri,‘O’ Allaha mercidir. Çünkü insanlar henüz Allahı bilmiyorlardı. Onlar cahil ilkel ve vahşi insanlardı. Onların zihnide ‘O’ yoktu. Bunun için Allah ilk önce kendi tabiatlarının karanlıklarını, allahtan ne kadar uzak bulunduklarını vurguluyor, allah tarafından direkt hitab edilemeyeceklerini gösteriyor.

Sonra onları ümmi olarak çağırdı. okuma yazma bilselerde onlar Allah ve Rasulünü bilmiyorlardı. Allah bu önemsiz cemaate sınırsız kudretiyle, en müthiş iradeliy ün mükemmel surette yarattığı insanı, en derin ruhluyu, en ali ahlaklısını gönderdi. Allah o cemaata insanlığı idare edecek dahilerin nasıl çıkacağını öğretti.

Aralarından kelimesi ümmi olma yönüyle peygamberinde onlardan birisi olduğunu gösterir. Allah Rasulü cahile döneminin insanı değildi. Öğrenmesi gerekenleri Allah öğreteceği için onun okuma yazma bilmemesi gerekiyordu. Onu onlardan ayırıp eğitecek ve ümmilere muallim yapacaktı.

Onlarra ayetlerin okuyan ve onları tezkiye eden, Onun ayeti beyyinatı öğrettiğni ve nasıl insanı kamil olunabileceğini açıkladığına işaret eder. O onları terbiye edip ruhi kelalata doğru onları yönlendirmiş???????????/

Onlar her nekadar önceleri, apaçık dalalet içinde bulunsalarda.... onlar dalalet içinde bulunsalarda allahın onları tezkiye ve terbiye edeceğini açıklar. O bütün bunları okuma yazma bilmeyen bir Nebinin eliyle yaptı.

Allah onlara Titabı Yüce Kuranı talim etti. Yüzbinlerce dahi, alim ve evliya kendi köklerini Bu kitapta buldu. Bu kitap geleceğin aydınlık neslinide eğitecek ve onları alayı illiyyine çıkaracak. Bütün sözüm ona orjinel düşünceler, yalancı mumlar gibi bir bir sönecek ve sadece bir tek güneş hiç batmayan güneş Kuran- kalack. Ufukta sadece onun bayrağı dalgalanacak ve bütün nesiller boyunlarındaki zincirleri kırarak ona koşacak...emareleri belirdi bile. Modern dünyanın bütün istibdat, zorbalık, zülüm ve ezasına rağmen islam ruhu bütün tazeliğiyle dünyanın dört bir yanında kalbleri ve akılları cezbediyor.

Rasulüllahtan sonrada insanlık asırlarca onun bayrağının her tarafta dalgalandığını gördüler. Onun takip edip velayet, takva, düsürtlük,bilgi ve bilim kanatlarıyla yükseldiler... ve kurbet manviyat bilgi ve bilim’i tırmananlar her adımlarından Hz Muhammedin ayak özlerini gördüler ve ona Barekallah diyerek temenna durdular.

Allah Rasulünüon terbiyesi sadece nefsi emmareyi tezkiye şeklinde değildi. O, alemşümul bir terbiye sistemiyle gelmiş... bütün kalbpleri, bütün ruhları, bütün akılları ve bütün nefisleri gayei hayellerine çıkaracak bir mesaj sunmuştur. Kuranınn evrensel hakikati bunu ifade eder. dahası, O öyle bir mesajla gelmiştir ki bu mesaj insanların his ve düşüncelerine hitap edecek, ve onu takip edenleri sevgi ve şefkat kanatları üzerinde yükseltip akılların hayran kaldığı yerlere götürecek... Allah Rasulü, akıllarını ve ruhlarını mükemmel bir idareci, mükemmel bir siyasetçi, başarılı bir ekonomist ve eşşis bir askeri dahi olarak yetiştirip geliştirdiği öğrencilerine ekonomik, sosyal, idari, askeri, siyasi ve ilmi müesseselerin kapılarını açmıştır ve yine açacak. Bugün, size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslamiyet'i seçtim (Maide 5:3)

Bunun manası şudur: Gelen bütün peygamberler belli bir zaman diliminde belli bir millete gönderilmişti. Allah Hz Muhammedi ve İslam dinini bütün zamanlar ve bütün insanlar için seçmiş ve İslam sayesinde mahlukatına olan nimetini tamamlamıştır. O, İslam’ı herkesin hoşuna gidecek ilkelerle süsledi. Allah’ın Mesajında ve Onun getirdiği esaslarda hata arayanlar onu kendi akıl ve ruhlarında aramalıdır. O bir tamamlayıcı, kemale erdirici, ve ıslahatçıydı.

Allah Rasulü cemaatini sadece ruh ve ahlaki bakımdan eğitmedi aynı zamanda akli, ilmi sosyal ve ekonomik olarak ta eğitmiştir. O ümmi, vahşi insanlardan, mübarek evliya, aydınlık mürebbiler, görünmez ve insanlık tarihinin en meşhur idareci ve kurucusu olarak yetiştirmişti.

Bir Mürebbinin büyüklüğü, onun ideallerinin büyüklüğü ile dinleyenlerinin kemmi ve keyfi buudlarıyla ölçülür. O hala hayattayken bile onun yetiştirdiği mübarek muallim ve mürşitler Mısırdan İran’a, Yemenden Ortaasya’ya kadar geniş bir alanda efendilerinden öğrendiklerini yaymak için dalaştılar. Müteakip asırlar değişik mizaç, gelenek ve kültürlerdeki insanları, bütün Araplar ve bazı Avrupalılar olduğu kadar İranlısı ve Turanlısı, Çinlisi ve Hindi Romeni ve Bizans’lısı da Onun mesajına koştu.

Bir Mürebbinin büyüklüğü getirdiği esasların kalıcılığına da balıdır. Herkesin gördüğü gibi şimdi dünyanın dört bir yanından insanlar Onun mesajını kabul edip esaslarını benimseyip teşri ettiği dinini kucaklıyor... Allah’ın izni ve inayetiyle gelecekte bütün beşeriyet kucaklayacak.

Unutulmamalıdır ki Allah Rasulü (SAV) vahşi ve ilkel insanların arasında zuhur etti. Bu insanlar sürekli alkol içer kumar oynar ve ayıp saymadan zina ederlerdi. Fahişelik meşruydu ve hususi evler özel bir bayrakla gösterilirdi. Rezalet insanın insan olmaktan utanacağı kadar genişti. Bunları bir millet altında birleştirmek nerdeyse imkansızdı. Zuhur ettiği yerde her türlü şeytanlığı bulmak mümkündü. Buna rağmen O bütün bu kötülükleri kaldırdı ve onları uygar dünyanın liderleri ve mürebbileri yapacak hasletlere yöneltti. O vahşi insanlardan uygar bir ümmet meydana getirdi. Bu gün bile biz onların seviyesine ulaşamayız. Bu gerçek Isaac Taylor, Robert Briffault, John Davenport, M. Pikthal, P. Bayle ve Lamartine gibi bazı batılı yazarlar tarafından bile dile getirilmektedir.

Allah camit şeylerden hayattar şeyleri var eder. Taşa toprağa hayat bahşeder. Hz. Peygamber bu taş toprak,kömür ve bakırı işlemiş onlardan altın ve mücevherler çıkarmıştır. Ebu Bekir, Ömer Osman Ali, Halid, Ukbe bin Nafi, Tarık bin Ziyad , Ebu Hanife, İmam Şafi, Bayzıd el-Bistami, Muhyiddin el-Arabi, Biruni, Zehrevi ve daha binlercesi hep onun okulundan yetiştiler. Allah Rasulü insan kuvalarının körelmesine izin vermedi.... onları geliştirdi ve onlardaki her hangi bir eksikliği mükemmel yeteneklerle değiştir. Büyük bir düşünürün: “Müslüman olmadan önce Ömer büyük bir adam olmaya teşneydi. Fakat Müslüman olduktan sonra O kadar güçlü olmasına rağmen karıncaya dahi basmayan çekirgeyi bile öldürmeyen ince ruhlu ve hassa Ömer oldu.” Öyle bir şefkat ve hassasiyet anlayışı ve idaresi vardı ki; “Yıkılmış bir köprüden dolayı bir koyun Fırat nehrine düşse Allah ondan dolayı Ömer’i hesaba çeker” derdi.

Biz hala günümüzün bütün modern imkanlarına sahip olmamıza ve her gün sempozyum ve konferanslar tertip etmemize rağmen sigara gibi küçük bir adeti bile ortadan kaldıramadık. Tıp ilmi onun Gırtlak yemek borusu ağız içi ve damak kanserlerine sebep olduğu söylemesi bile insanları bu kötü alışkanlıktan vaz geçiremezken Allah Rasulü insanların damarlarına işlemi nice kötü alışkanlıkları ortadan kaldırdı ve övgüye değer ahlak ve hasletlerle değiştirdi. O meleklerin dahi semadan kıskanarak baktığı bir şekilde bütün bunları gerçekleştirdi. Onları görenler: “Aman Allahım! Bunlar melek değil, melekten de üstün diyecekler” Onlar Sırattan geçerken ışıkları her tarafı aydınlatacak, Melekler haşyet içinde: “Bunlar nebi mi melek mi?” diyecekler. Onlar ne Nebi ne de melektir. Onlar Hz Muhammed’in ümmetidir. Onun rahle-i tedrisinden geçtiler.

Abdullah b. Mesud Ukbe b. Ebi Muayt’ın koyunlarını güden bir çobandı. Allah Rasulü onuhalkasına aldı ve İslam Fıkhı Kufe okulunun köşe taşı yaptı. Düşünün ki, Alkame, en-Nehai, Hammad, Sufyan es-Sevri Ebu hanife bu okulun öğrencileriydi. Hepsi kendi alanının uzmanı olan bu insanlar ilimlerini ruhumuzun feda olacağı bu çobandan aldılar.

Onun terbiyesi sayesinde Berberi bir köle olan Tarik bin Ziyad bir avuç leventle İspanyayı fethetti ve dünya tarihinin en muhteşem medeniyetlerinden birinin temellerini attı. Zaferden sonra mağlup İspanya krallığının hazinelerinin saklandığı yere gitti ve kendi kendine şöyle dedi: “Tarık! Dikkat et! Daha dün boynunda zinciriyle bir köleydin. Allah seni hürriyete kavuşturdu ve bu gün muzaffer bir kumandansın. Fakat yarın toprak altında çürümüş bir ceset olacaksın. Nihayetinde de bir gün gelecek Allahın huzurunda dikileceksin!” dünyanın ihtişamı ve debdebesi Tarık’ı kendine çekemedi. Bu büyük kumandan öylesine basit bir hayat yaşadı. Bu nasıl bir eğitimdi ki, bir köleyi izzetli ve onurlu bir insan yapıyor?

Allah Rasulü (SAV) bütün insanları akli ve ruhi yetenekleriyle değerlendirdi. Bu duygularının birini gelişmemiş halde bırakmadı. Aksine bu kötü tabiatlı insanları geliştirip erdem sahibi insanlar yaptı. İnsanların potansiyelini tesbit etme kabiliyeti de Peygamberliğinin bir diğer delilidir.

Devamını oku...
 
<< Başa Dön < Önceki 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Sonraki > Sona Git >>

Sonuçlar 4 - 4 Toplam: 21