Mehmet Özcan

Giri? Formu






Kayıp Parola?
Hesabınız yok mu? Kayıt Ol

Ziyaretçi Sayacı

 
Bugün60
Dün114
Bu Hafta426
Bu Ay1285
Toplam766054
Anasayfa arrow Eğitim Üzerine arrow Özgüven gelişimi ve Korumacı Aileler
Özgüven gelişimi ve Korumacı Aileler

   ÇOCUKTA ÖZGÜVEN GELİŞİMİ
   (KENDİNİ DEĞERLİ HİSSETMEK)

    Psikolog Bilal ULUSU

    Özgüven ne demektir?

    Özgüven bir çocuğun kendisine yönelik iyi duygular geliştirilmesi sonucu kendisini iyi hissetmesi demektir. Başka bir değişle kendisi olmaktan memnun olması ve bunun sonucu kendisi ve çevresiyle barışık olması demektir.

   Çocuk nasıl bir ortamda kendisini değerli hisseder ve özgüveni olur? Daha ilk yaşlardan, çocukların kendilerine yönelik iyi duygular geliştirmeleri, hayatlarındaki önemli insanlar (anne-baba, öğretmen ve diğer büyükleri, ilerleyen yaşlarda arkadaşları) tarafından nasıl değerlendirildiklerine bağlıdır.          

   Büyükleri tarafından sevgi gören, gereksinim duyduğunda beklediği yakınlık ve ilgiyi bulan, fikirlerine değer verilen ve önemsenen, güven duyulan ve sorumluluklar verilen, iyi yaptığı şeyler için övülen, gurur duyulan, yaptıklarında hataya yer verilen ve olduğu gibi kabul edilen çocuğun kendisine özgüveni olur.

   Buna karşılık sevildiğini, önemsendiğini hissetmeyen, beklediği yakınlık ve ilgiyi görmeyen, sürekli eleştirilen ve olduğu gibi kabul edilmeyen çocuk kendisini değerli hissetmez ve özgüveni olmaz. Kendisini değerli görmeyen (özgüveni olmayan) çocuk yaşadığı aile, çevre, okul ve toplum içinde problemlere sebep olur.

   Çocukların özgüvenlerini sağlamak için yapılacak şeyler:

1. Var olmalarının sizin için ne kadar önemli olduğunu onlara hissettirin. Onlara olan sevginizin başarı ya da başarısızlıklarına bağlı olmadığını, var olmalarının sizin için ne kadar önemli olduğunu ve ne olursa olsun onları daima seveceğinizi söyleyin.

2. Kendilerine olan özgüvenlerinde sarsıntı gördüğünüz an harekete geçin. Unutmayın kendine özgüveni duymak kendini beğenmişlik ya da kibirlilik demek değildir. Özgüven sadece olduğu gibi kabul edilmiş olmanın verdiği kendini rahat, iyi ve güvenlik içinde hissetmektir. Başarısı ile şımaran, kibirli davranışlar gösteren çocuğun kendisine olan özgüveni yok ya da düşük demektir.

3. Çocuğunuzun gerçek özgüveni sağlamasında yardımcı olun. Çocuğunuzun zayıf yanlarını görmezlikten gelmeyin, dürüst olun, ama onları eleştirmeyin. Çocuklar kendilerindeki eksiklikleri ve kusurları kabullenmelidir. Bunlun yanı sıra iyi ve kuvvetli oldukları yanları ile gurur duyabilmelidirler.

4. Çocuğunuza kendisine has yeteneklerini ortaya çıkartmasında yardımcı olun. Çocuklar birbirlerinden farklıdır. Her çocuğun farklı özellikleri ve yetenekleri vardır. Hepsinin başarılı olduğu alanlar değişiktir. Çocuklarınıza kendi ilgi alanları ve yetenekleri doğrultusunda faaliyetlerde katılma imkanı sağlayarak onların araştırılmaları ve yeni şeyler keşfetmeleri için destekleyin. Böylece kendilerinde var olan yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlayarak kendilerine güven duymalarını sağlamış olursunuz.

5. Yaptıkları ve ilgilendikleri şeylerden sizin için ne kadar önemli ve değerli olduğunu gösterin. Katıldıkları faaliyetleri ve ilgilendikleri şeyleri sorun, okulda katıldıkları faaliyetlerin gösterilerine gidin. İlgilendiği şeylerle ilgili okuduğumuz bir yazı ya da resmi onunla paylaşın.

6. Evinizde herkesin birbirine güveneceği bir ortam oluşturun. Duygularını, düşüncelerini, sevgisini, başarı ya da başarısızlıklarını, hayal kırıklıklarını aile fertleriyle rahatça paylaşabilen çocuklar özgüvenli olurlar. “Söylediğin kadar da kötü değilmiş” ya da “Geçer canım merak etme” şeklinde cevap verme yerine, onların duygu ve düşüncelerini ciddiye alın.

7. Çocuğunuza kendi davranışlarınızla örnek olduğunuzu unutmayın. Çocuklarınıza, onlarda görmek istemediğiniz davranışlarda bulunmayın. Unutmayın çocuklar size sizin onlara davrandığınız gibi davranacaklardır. Sinirlenip onlara bağırdığınızda, kızınca bağırmanın normal olduğu mesajını verirsiniz.

8. Beklentileriniz çocuğunuzun seviyesinde olsun, onu aşacak beklentilerinden kaçının. Her çocuğun farklı yapabilme kapasitesi ve seviyesi vardır. Çocuğunuzun bir şeyi yapamayacağını bildiğiniz halde bunu ondan bekleyip sonunda hayal kırıklığı yaratmayın. Ulaşabilecekleri hedefler amaçlayıp başarılı olmalarını sağlayın.

9. Çocuklarınıza sorumluluklar verin. Kendisine güvenilip sorumluluk verilen çocuklar kendilerini yararlı ve önemli hissederler. Sadece çok özel yetenek ya da başarılarına değil her şeyine değer verdiğinizi ve taktir ettiğinizi belirtin. Küçük bile olsa yaptığı güzel bir şey ya da davranışı için onu övün ve bunun ne kadar önlemli olduğunu belirtin.

10.  Ne yaparlarsa yapsınlar onları bağışlayın ve sevgi ile emniyette olduklarını hissettirin. Çocuklarınızı disiplin edin ama bunu hiçbir zaman sinirle ve katı kurallarla yapmayın. Onları disiplin etmeniz katı kurallarla katı cezalar verme şeklinde olmasın. Çocuklar adaletsiz davrandığınızda bunu çok iyi bilirler. Onların güvenini sarsmayın.

11.  Birlikte vakit geçirin. Ortak yapacağınız faaliyetler bulup birlikte zaman geçirin.

12.  Onların özgüvenlerini sağlayacak sözlerde bulunun “Yardımların çok işime yaradı, teşekkür ederim” ya da “Bak bu aklıma gelmemişti bu konudaki fikrini çok beğendim” gibi sizlerle onların katkılarına değer verdiğinizi gösterin.

13.  Çocuğunuzla ilgili problemleri onu suçlamadan ya da onun karakterini eleştirmeden tartışın. Çocuklar kendileri ile ilgili problemlerde kendilerine saldırıp eleştirilmeden konuşulduğunda bu problemi çözmek için sarf ederler. Onun karakterine değil yaptığı şeye hitap ederek konuşun.

ÇOCUĞUNUZDA İSTEDİĞİNİZ DAVRANIŞI NASIL ARTTIRIRSINIZ?

     Eğer yaptıkları bir davranış için ödüllendirilirse çocuklar o davranışı tekrarlarlar. Bu yüzden istediğiniz davranışı ödüllendirin ve böylece o davranışı arttırmış olun. İstenen davranışlar sessizce oturmak veya oynamak, dağılan oyuncakları toplamak veya kardeşle oyuncakları paylaşmak olabilir. Böyle sessizce yapılan şeylerin bazen hiç farkına bile varmayız.

İstediğiniz davranışları nasıl arttırabilirsiniz?

a) Överek
b) Gülümseyerek, sarılarak, öperek
c) Sevdiği bir işi yaparak (Örneğin bir öykü okuyarak, TV’de sevdiği bir programı izlemesine izin vererek, parka götürerek gibi.)
d) Küçük bir hediye vererek (Örneğin bir paket şekerleme gibi)

Unutmayın ki çocuk ödüllendirildiğinde başardığını anlayacaktır ve bu onun bu davranışı sürdürmesini güçlendirecektir.

Unutmayın ki, övgü ana-babaların da kendilerini iyi hissetmelerini sağlar, devamlı eleştirmek ve tehdit etmek ana-babaların da kendilerini kötü hissetmelerini sağlar.

Unutmayın istediğiniz davranışı övün ve istemediğiniz davranışı görmezden gelin.

Olumlu davranışları hemen, açık bir biçimde ve her seferinde ödüllendirin. Çocuğunuza sizin hoşunuza giden şeyin ne olduğunu söyleyin. Olumsuz davranışları her seferinde tutarlı biçimde görmezden gelin. Bu davranışı başkasının ödüllendirilmesine izin vermeyin.

Olumsuz davranışlarıyla ilgi çektiklerinde çocuklar sıklıkla bu durumdan hoşnut olurlar.

Onlara dargın olduğunuz zaman bile aslında onlara ilgi göstermiş olursunuz bu nedenle yalnızca görmezden gelmeye çalışın.

Onlara dargın olduğunuz zaman bile aslında onlara ilgi göstermiş olursunuz bu nedenle yalnızca görmezden gelmeye çalışın.

Bağırarak, vurarak, küserek de olsa ilgilenmek istenmeyen davranışları arttırır.

Eğer onun şeker yemesini istemiyorsanız bu isteği duymazdan gelin, hiç pes etmeyin.

 

Bunu her şeker isteyerek ağladığında yapmalısınız.

BAZEN İSTENMEYEN DAVRANIŞLARI GÖRMEZDEN GELMEK MÜMKÜN OLMAYABİLİR

Eğer davranışlar tehlikeli ve yıkıcı ise o zaman HAYIR demek zorunda kalabilirsiniz ya da onu oradan uzaklaştırmak ve hareketlerini kısıtlamak gerekebilir.

Sürekli eleştiri bir süre sonra çocuk için anlamsızlaşır. Eğer HAYIR sözünü çok sık duyarsa kulaklarını tıkamaya başlayacaktır. Bu nedenle HAYIR demenizin çok önemli olduğuna karar verdikten sonra bunu sürdürmelisiniz.

Ana-babaların yerine getiremedikleri boş tehditleri bir süre sonra çocuğun ana-babalarının sözüne inanmamasına neden olur.

İSTENMEYEN DAVRANIŞLARI NASIL AZALTIRSINIZ?

Sonunda pes edip ödüllendirdiğinizde çocuğun istemediğiniz davranışını sürdürmesini sağlamış olursunuz. Eğer her seferinde şeker almak için çığlık atmasını istemiyorsanız çığlıklarını duymazlıktan gelin ve böylece sizin söylediğinizi yapan biri olduğunuzu öğrensin.

Eğer beş on dakika sonra pes edersiniz eğer o süre boyunca bağırırsa sizin sonunda boyun eğeceğinizi öğrenecektir. Bu nedenle pes etmeden sonuna kadar gidebilmelisiniz.

Genellikle ana-babalar yalnızca çocukların olumsuz davranışlarını onların tutturucu hallerini görürler, sorun çıkarmadığı iyi davrandığı zamanları fark etmezler. Halbuki istediğiniz davranışı övmeniz ve istemediğiniz davranışı görmezden gelmeniz gerekir.

NASIL DAVRANAN BİR ÇOCUK İSTERSİNİZ

 1. Net ve açık kurallar koyun:Örneğin yatağa yatış saati, yemek zamanları belli değişmez düzen için gerçekleşsin. Bu tür bir değişmezlik çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlar. Neyin kabul edilemez olduğunu çocuk daha iyi bilir. Evdeki tüm erişkinlerin bu kurallar konusunda anlaşması gereklidir. Farklı ve uyumsuz mesajlar çocuğun kafasını karıştırır.

2. Yapmasını istediğiniz şeyleri net ve tutarlı biçimde anlatın:Çocuğunuzun sizin ne söylediğinizi tam anladığından emin misiniz?

3. Yeni istenen davranışlar öğretin:

a) Yönlendirme: Göstererek, yardımcı olarak ve yapabilmesine izin vererek yeni bir davranış öğretebilirsiniz.
b)  Her seferde tek bir adım: Zor işleri daha küçük adımlara bölerek çocuğun her seferde bir adım öğrenmesini sağlayabilirsiniz.
c)  Başkalarından öğrenme: Çocuklar ana babalarını örnek alır onlar gibi davranırlar.
d)  Çocuğunuzun sizin istediğiniz gibi bir şey yaptığını fark etmeye dikkat edin ve onu hemen övün.

ÇOCUĞUNUZA DUYGULARIYLA NASIL BAŞEDECEĞİNİ ÖĞRETİN

1. Çocuğunuzun size anlattıklarını dikkatle ve sessizce dinleyin.
2. Onların duygularını anladığınızı kısaca ifade edin (evet, anladım gibi)
3. Çocuğunuzun tanımlamaya çalıştığı duygusunun adını koyun. (çok kırılmış olmalısın vs..gibi)

Unutmayın: Tüm duygular kabul edilebilir ancak bazı davranışlar kabul edilemez ve sınırlanmalıdır.

ELEŞTİRİ DEĞİL İŞBİRLİĞİ

Çocuğunuza olumlu tutumları öğretirken eleştiri yerine işbirliği yaparak birlikte çalışın. Şunları yapmaktan kaçının:

1. Suçlamak    “Yine kardeşini ağlattın.”
2. İsim takmak   “Kıskanç bir çocuksun”
3. Tehdit etmek;   “Bunu bir daha yaparsan seni evden atarım”
4. Emir vermek;   “Hemen derslerini bitirmeni istiyorum”
5. Konferansa çekmek;   “Kardeşini üzmenin ne kadar kötü bir davranış olduğunu bilmiyor musun, böyle yaparsan ilerde de kimseyle geçinemezsin.”
6. Uyarılar;   “O duvara çıkma, düşersin”
7. Acındırma cümleleri:   “Böyle davranman yüzünden hastalanıyorum, görmüyor musun? Senin yüzünden ölüp gideceğim”
8. Kıyaslamalar;   “Komşunun kızları ne kadar iyi notlar alıyor, sen neden onlar gibi değilsin?”
9. Alay etme;   “Dersini ne kadar da çabuk bitiriverdin, sen bir dahi olmalısın.”
10.Geleceği yönelik tahminler:   “Böyle gidersen sen adam olamazsın.” 

SORUNLARLA BAŞETMEK İÇİN NE YAPABİLİRSİNİZ?

1. Problemi tanımlayın
“Koridor çamur içinde kalmış”

2. Bilgi verin:
“Çamurlu ayakkabıların eve girmeden önce çıkması iyi olur.”

3. İsteğinizi kısaca tek kelimeyle belirtin:
“Ayakkabılar”

4. Kendi duygularınızı anlatın:
“Silip temizlediğim yerleri çamur içinde görünce çok kızıyorum”

5. Hatırlatıcı notlar yazın:
“Lütfen eve girer girmez ayakkabılarınızı çıkarın”

CEZALANDIRMAK YERİNE NELER YAPILABİLİR:

1. O andaki duygunuzu çocuğun kişiliğine saldırmadan net şekilde anlatın:
“Notların düşük olmasına çok üzüldüm.”

2. Kendi beklentinizi ifade edin:
“İkinci dönem notlarının daha yükseleceğini umarım”

3. Çocuğa kendini affettirme yolu gösterin:
“Derslerine daha fazla zaman ayırarak bunu halledebilirsin”

4.Çocuğunuza seçme şansı verin:
“Kendin çalışabilirsin ya da sana derslerinde yardımcı olacak birisi olabilir, nasıl istersin?”

5.Problemi çözmek için birlikte çalışın:

a) Çocuğunuzun duygularını konuşun
“Bu karne senin için de çok üzücü olmalı”

b) Çocuğunuzu bu konuda birlikte bir çözüm üretmeye teşvik edin
“Bu sorunu çözmek için sen neler düşünüyorsun?”

c) Ortaya çıkan fikirlerin listesini yapın ve bu fikirler içinden hangilerini uygulamaya koyacağınıza birlikte karar verin.
“Evet, bu söylediğini yapabiliriz.”

d) İzleyin ve eyleme geçin:
“Bu söylediğini gerçekleştirmek için bir plan yapalım”

e) Hiçbir zaman çocuğun sizi suçlamasına izin vermeyin:
“Sen hiç beni çalıştırmadın.”
“Suçlama yok. Burada nasıl bir çözüm üretebileceğimizi düşünmeye çalışıyoruz.”

ÖVGÜ

 Övgüler çocuğun kendine güvenini artırır ve yaptığı işe daha da hevesle sarılmasını sağlar.
 Överken şunlara dikkat edin:

 1.Genel şeylerden kaçının. Onun yerine gördüğünüz şeyi tanımlayın.
“Çok güzel bir resim yapmışsın” yerine” Bu resimde canlı renkler bir arada kullanılmış”

 2.Geleceğe yönelik yansıtmalar yapmayın, şimdiye yönelin:
“Sen büyük bir ressam olacaksın ”yerine” Bu resim üzerinde gerçekten sabırla uğraştın.”

 3.Kendi duygularınızı anlatın:
“Bu resme bakmak içimi sevinçle dolduruyor.”

 4.Çocuğun övülmeye değer davranışını kısaca tanımlayın:
“Bu resim çok özenli bir çalışmanın ürünü.”

 AİLE TUTUMLARI VE ÇOCUK GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİLERİ

     Eğitimciler çocukların gelecekte uyumlu ve başarılı olabilmeleri için en sağlıklı eğitim yollarının geliştirilmesi çabası içindedirler. Her ne kadar kişilik gelişiminin insanın yaşamı boyunca süregeldiğini kabul etsek de, kişilik gelişmesi ve yapılanmasında temelin çocukluk döneminde atıldığı gerçeği geçerliliğini korumaktadır. Sosyal uyum üzerine yapılan çalışmalar, ailenin çocuk üzerindeki ilk etkilerinin son derece önemli olduğunu yapılan çalışmalar, ailenin çocuk üzerindeki ilk etkilerinin son derece önemli olduğunu göstermiştir. Anne-babanın ve ailenin diğer bireylerinin çocuklukla olan etkileşimi, çocuğun aile içindeki yerini belirlemektedir. Çocuğa yöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tavır, ilk yaşantıların örülmesinde büyük önem taşımaktadır. Okul öncesi dönemde çocuk, sosyal birey olmayı öğrenirken aynı zamanda özdeşim yapacağı bir modele gereksinim duyar. Kişilik oluşumu için gerekli olan özdeşim, büyük olasılıkla aile içindeki yakın bir üye ile gerçekleşmektedir. Genellikle özdeşim nesnesi anne-baba olmaktadır, fakat ağabey, teyze, hala, dayı yada amca gibi aile içinden bir erişkin de özdeşim nesnesi olabilir. Bu üyelerin bozuk bir kişilik yapısına sahip olması halinde, olumsuz davranış örneğinin çocuğa yansıma olasılığı artmaktadır (1).

   Çocuk yetiştirmede ve ailenin çocuğa karşı tutmalarını belirlemede, anne-baba tarafından çocuğun gelişim dönemlerinin özelliklerinin neler olduğunun bilinmesi çok önemlidir.

   Çocuk erişkinin küçük bir modeli değildir. Çocuğu erişkinden ayıran bir çok özellik vardır:çocuğun kanıtlanabilir en güçlü tarafı ve üstünlüğü öğrenme güdüsüdür. Çocuk, Montessori’nin “emici zihin” diye adlandırdığı bir yetiye sahip olarak doğar, Kültür, töre, ülkü, duygu, davranış ve inançların “emilip” benimsenmesi, çocuğun doğumuyla altı yaşı arasındaki “emici zihin” döneminde gerçekleşir(2).

   Anne-babanın çocuğa ilişkin tutumlarını değerlendirirken, aile içindeki ilişki dinamiğini gözden geçirmek gerekir. Üç çocuk, anne ve babadan oluşan 5 kişilik bir ailede aile içi etkileşmenin kaç çeşit olduğu teke tek ilişkiler formülü ile saptanabilir:5 kişilik bir ailede X=n2-n=20 çeşit ilişki mevcuttur. Bu, herkesin kendisinden başka 4 kişilik ile ilişkiye girdiği anlamına gelir. Bu ilişkiler çift yönlüdür. Gerçekte ilişkiler daha karmaşıktır. Yani; anne, anne olarak çocuk ilişkide, anne ve baba işlevleri gereği çocuklarla ilişkide, kızlar ve erkekler birbirleriyle ilişkide gibi değişik ve karma ilişkiler vardır. Gerçekte kurumsal olarak formül şöyle olmalıdır: X=1x2x3x4x5=120 çeşit ilişki aile içinde vardır. Beş kişilik aile, 6 kişi olsa, yani bir çocuk daha eklense, ilişki sayısı 120x6=720’e çıkar. Yani aile, ilişkiler yumağı şeklinde gözlemlenir. Olumlu veya olumsuz herkes birbiriyle ilişkidedir. Aile üyelerinden başarısı veya başarısızlığı herkesi etkiler. Aile içindeki çatışmalar (kardeşler arası, anne-baba, anne-çocuk veya baba-çocuk çatışması v.b.) da aile içindeki her bir bireyi etkiler. Ancak çatışmaları önem sırasına koymak gerekirse, anne-baba çatışması ailenin tüm bireylerini diğerlerine oranla çok daha fazla etkilemektedir. Aile için, anne-baba ilişkisi daha temeldir (3)

OLUMSUZ AİLE TUTUMLARI

   Ailenin çocuk yetiştirmedeki tutumunu ve çocuk yetiştirmeyle ilgili sorunlarını anlamak için aile tutum modeli yararlı bir yaklaşımdır(3).

   Çocuğun anne-babadan aldığı iki şey vardır: Sevgi ve Eğitim. Sevgi; kabullenme, koruma, kollama ve sevecenlik gibi bütün olumlu duyguları içerir. Eğitim ise; öğretilen her şeyi, verilen bilgileri, becerileri, yasakları, kuralları, inançları, değer yargılarını, görgü kurallarını ve insanın sosyalleşmesi için gerekli olan tüm toplumsal değerleri kapsar.

   Olumsuz aile tutumlarında ailenin verdiği sevgi ya yetersiz veya aşırı, eğitim ise gevşek ya da sıkı olmaktadır. Aşırı sevgi tutumunda, aile çocuğu sevgiye boğucu, onu çok koruyucu ve aşırı kollayıcıdır. Bunun sonucu olarak çocukta bağımlılık ve güvensizlik gelişir. Çocuk karşılaştığı her olayda anne-babasına yaslanır, onlara güvenir fakat kendisine güvensizdir. Sevgi yetersizliği veya yokluğu sonucu ise, çocukta kendine ve çevreye karşı güvensizlik ve olumsuz duygular gelişir. Doğal olarak aşırı sevginin veya yetersizliğinin de dereceleri vardır. Sevgi yetersizliğinin en aşırı ucu, çocuğu terk etmek veya kabullenmemektir. Yetersiz sevginin, aşırı sevgiye göre sonuçları daha ağır olmaktadır. (3,4,5).

   Sıkı eğitim, çocuğa olur olmaz yasaklar koyma ve yaşanmaz kurallar ile çocuğu yetiştirmedir. Sıkı eğitim ve disiplin uygulayan anne-babalar çocuğu kendi tasarladığı bir kalıba göre yetiştirmek amacını güderler. Çocuk sıkı bir denetim altında tutularak en küçük yanılgı ve hataları gözden kaçmamakta, bunların önemle durulmakta ve düzeltilmesi istenmektedir. Böyle aileler fiziksel cezayı ön planda kullanmakta ve çocuklara kendilerini yönetme fırsatı vermemektedir. Bireyin kendine güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe sayan bir disiplin yöntemi olan sıkı eğitim ile büyüyen çocuklar kibar, sessiz, uslu ve dürüst olmalarına karşın küskün, çekingen, kolay etkilenebilen, huysuz ve aşırı hassas bir yapıya sahip olabilmektedir (5,6,7). Gevşek eğitimse ise “hoş gör, boş ver” anlayışı egemendir. Bu anlayışta “Her şeyi hoş gör; çocuktur her şeyi yapar; çocuk özgür olmalıdır; onun her dediğini yapın; ona sevgi verin yeterlidir” şeklinde yüzeysel ve asılsız öğretiler vardır. Bu tutumla yetiştirilen çocukların bencil, sabırsız ve anlayışsız oldukları ileri sürülmektedir.  Aşırı denetim çocuğu pasifleştirirken aşırı hoşgörü çocuğun şımarmasına neden olmakta ve olgunlaşmasını engellemektedir (3,5). Bazı ailelerde ise disiplin bulunmakta, ancak ne zaman ve nerede uygulanacağı belli olmamaktadır. Anne-babaların tutumu aşırı hoşgörü ile katı cezalandırmalar arasında gidip gelmektedir. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk hangi davranışın ne zaman ve nerede yapılacağını ayırt edemez. Tutarsızlık, bir günün bir güne uymaması biçiminde olabileceği gibi anne-babanın birbirine çok aykırı ceza ve eğitim anlayışlarının olmasından da kaynaklanabilir. Bu tutum sonucunda çocuklarda iç çatışmalar ve huzursuzluklar gelişir, ardından dengesiz ve tutarsız bir yapının oluştuğu gözlenir(3,5,7).

OLUMSUZ AİLE TUTUM ŞEKİLLERİ

             1. Aşırı sevgi ve gevşek eğitim: Bu tutumu gösteren ailelerde sevgi, çocuğa şımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuktan çok az şey beklenir. Bu tarz yetiştirilen çocuklar genellikle erişkinlik yaşamalarında sorumluluk taşımayan, hep alıcı bireyler olarak karşımıza çıkar. Burada verilen sevgi, aşırı vericilik ve aşırı koruyuculuk biçimindedir. Disiplin tarzları ise yalancı bir hoşgörü biçiminde görünürse de aslında ailenin güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. Çocuk ne kadar büyümüş olursa olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumaya eğilimlidir. Böyle çocukların ileride, doyumsuz ve bencil olma olasılığı fazladır. Eğer aile varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurabilir; çocuk dayanaksız ve doyumsuz kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımına başlama olasılığı artar (3).

Bazı anne-babalar otorite olmayı öğrenememişlerdir; bunlar çocuklarına gerekli sınırlamaları koyamazlar. Bir kısım anne-baba ise katı baskı altında yetişmişlerdir. Kendi yaşamadıklarını çocuklarına yaşatmak isterler ve dolaylı olarak doyum sağlamaya çalışırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olması kadar iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli rehberlikten yoksun kalmasına neden olur. Bu gibi çocuklarda başkaldırıcı ve toplumdışı davranışlar daha sıkı gözlenir.(4,5,6)

            2. Aşırı sevgi ve sıkı eğitim: Burada sevgi, aynı birinci tutumda olduğu gibi aşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulmaktadır.(Şekil:3). Ancak çocuğa bir bebek gibi bakıldığı halde, kendisinden beklenenler çoktur. Hiçbir şey esirgemez; özel dersler aldırılır, çeşitli olanaklar sağlanır. Buna karşılık çocuktan ileri düzeyde başarı beklenir. Bu tutumla yetiştirilen çocukların nevrotik olma olasılıkları çok yüksektir. Bu beklenti, sevgi ile beraber sunulduğundan çoğunlukla çocuklar tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. Bazen çocuk bu özellikleri çok sindirmiştir ve kendisine aşırı derecede kontrol eder; böylece acımasız bir üstbenliğe sahip erişkin olarak yetişir (3,5,7).

            3. Yetersiz sevgi ve aşırı disiplin: Sıkı eğitim vardır ve disiplin genellikle aşırı cezalarla uygulanır; en küçük şeyde cezalandırma (dayak, şiddet)yoluna gidilir (Şekil:4). Çocuk çoğunlukla aşağılanır ve horlanır. Böyle yetiştirilen çocuklarda saldırgan ve antisosyal davranışlara eğilim artar. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek isterler ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar(8,9).

            4. Gevşek eğitim ve yetersiz sevgi: Bu durum yoksul ve kalabalık ailelerde gözlenir. Çocuğa düşen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi de yetersizdir (Şekil:5). Böyle çocuklar “saldım çayıra, mevlam kayıra” anlayışı ile yetişir. Çocuk, kendi yolunu bulmaya çalışır. Böyle çocuklar pasif ve donukturlar. Bu tutumda da disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğin buradaki nedeni sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Sevginin yetersiz oluşu ancak disiplinsizliğin buradaki nedeni sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Sevginin yetersiz oluşu aşırı iticiliğe neden olur. Çocuk yeterli sevgi ve bakım görmez. Hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır; bir an önce kendi kendisine yetmesi ve kendisine bakması beklenir (3).

Diğer olumsuz aile tutumları:

a. Anne ve babanın tutumları arasında tutarsızlık: Bu tutumda, bir çocuğa annenin ayrı, babanın ayrı bir tutum izlemesi söz konusudur. Çocuğa konulan sınırların sürdürülmesi için anne-babanın davranışlarında tutarlı olması gerekir.

b. Aile içindeki kardeşlere farklı tutumlar: Burada çocuklar arasında ayrımcılık vardır. Örneğin, kız çocukla erkek çocuk arasında veya yatağını ıslatan çocukla diğer çocuklar arasında ayırım yapılır.

c. Aile içi kutuplaşmalar: Aile içinde bazen klikleşmeler, aile içindeki bir grubun başka gruba ya da kişiye karşı çıkması, gizli anlaşmalar oldukça sık görülür. Bazen anne-baba çocuklara karşı çocuklar anne-babaya karşı, bazen de bir çocukla baba, bir başka çocukla anneye karşı kutuplaşabilir. Çocuk aile içinde herkesin yüklendiği bir şamar oğlanı da olabilir.

Sağlıklı tutum: Ailenin çocuğa karşı tutumunun iki temel ögesi vardır; 1. Sevgi, 2. Disiplin. Kuramsal olarak en olumlu tutum, temel gereksinimleri en uygun biçimde karşılayan, kişide kendi kendisini doyurabilme yetisi geliştiren, iki temel ögeyi en sağlık biçimde ve oranda içinde bulunduran tutumdur (Şekil:6) (10,11).

   Disiplin, aile içindeki denge ve düzenin oluşturulmasında büyük önem taşır. Ancak disiplin toplumumuzda çoğunlukla “cezalandırma” ile eşanlamlı olarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar kelime anlamıyla “katılık” ve “kuralcılık” gibi kavramları çağrıştırıyorsa da gerçek anlamda disiplin, cezalandırma kadar ödüllendirmeyi de içerir ve çocuğun topluma uyumunu kolaylaştıran davranışın yönlendirilmesini amaçlar. Disiplin, çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretir, kendi kendini denetleme yada iç denetim demek olan ahlak gelişimini sağlar. Disiplin, tutarlık ve esneklik gibi temel ilkeleri içermelidir. Katı ve baskıcı disiplinle davranışı yönlendirmeyi amaçlayan anne-baba; çocuğun kendilerine karşı korku, öfke ve kızgınlık içinde olmasına neden olur, çocuğa saldırgan olmayı ve sorunlarını şiddet yoluyla çözmeyi öğretir ve zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açar (12).

   Araştırmalarda disiplin yöntemi olarak ödüllendirmenin ceza vermekten daha etkili olduğu saptanmıştır. Disiplin hem yeteri kadar hem de çocuğun yaşına uygun olmalıdır. Kurallar açık olmalı ve uygulanabilmelidir. Ceza verilmesi gerekiyorsa hemen uygulanmalı ve üstü örtülmemelidir. Ceza, çocuğun özüne değil de davranışlarına yönelik olmalıdır. Anne-babalar çocuklarına sevgi, anlayış, sabır ve hoşgörü ile disiplin vermelidir.(13).

   Anne-baba-çocuk ilişkilerini içinde yaşanan toplumun etkileri belirler. Türk aile ve eğitim sistemine bakıldığında, genelde otoriter, kısıtlayıcı, aşırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı, başeğici, pasif ve uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği kurallara uygun davranışlar ödüllendirilirken, aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışların cezalandırıldığı görülmektedir. Başka bir deyişle, toplumumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen çocuklar anne-babaya olumlu ilişkileri girmekte, kendi görüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken çocuklar ise çatışma kaynağı olmaktadır. Hoşgörülü ve demokratik ailelerde büyüyen çocuklar, arkadaşları ile ilişkilerinde daha etkin, daha girişken, yaratıcı fikirler ileri sürebilen ve fikirlerini söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadır (11).

    Sevgi ve şefkat insan ruhunun üretebildiği en gönül okşayıcı duygulardır. Sevgi, övgü ve takdir insana değerli olduğu duygusunu verir; değerli olduğunu hisseden insan da çevresine değer verir. Hepimizin ortak amacı çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı yetişmesidir. Bunda anne-babaların tutumlarının etkisinin büyük olduğu gerçeği yadsınamaz. Anne-babaların çocuklarına yönelik tutumlarının sağlıklı olması, büyük ölçüde onların kendi içlerinde barışık, dengeli, huzurlu ve birbirlerine karşı sevgi ve saygılı olmalarına bağlıdır.

KAYNAKLAR:

1)  Howard BJ:Discipline in early childhood. Pediatr Clin North Am 1991;      38(6):1351-1369
2)  Montessori M:Çocuk eğitimi. Çeviren:Yücel G. İstanbul:Özgür yayınları, 1995.
3)  Yörükoğlu A: Aile tutumları ve çocuk yetiştirme .GATA Seminer; Ankara 1996.
4)  Cüceoğlu D: Yeniden insan insana. 4. Basım. İstanbul: Remzi Kitapevi,1993.
5)  Yavuzer H: Yaygın anne baba tutumları “Ana-Baba Okulu”.2.Basım. İstanbul:Remzi Kitapevi, 1990.
6)  Yavuzer H: Çocuk Psikolojisi. 11. Basım. İstanbul: Remzi Kitapevi, 1994.
7)  Yavuzer H:Çocuk Eğitimi El Kitabı. 3 ncü basım, İstanbul, Remzi Kitapevi, 1996.
8)  Feehan M,McFee LR, Stanton WR, Silva PA:Strict and inconsistent discipline in childhood: consequences for adolescent mental health. Br J Clin Psychol 1991;30 (4):325-331.
9) Sheline JL,Skipper BJ,Broadhead WE: Risk factors for violent behavior in elemantary schoolboys: have you hugged your child today? Am J Public Health 1994; 84(4): 661-663.
10)  Ekşi A: Gençlerimiz ve sorunları. İstanbul: Üniversitesi yayınları:2790.Mediko-Sosyal Yayın No:1,1982.
11)  Bilal G: “Demokratik” ve “Otoriter” olarak algılanan ana-baba tutumlarının uyum düzeylerine etkisi. Ankara:H.Ü.Sosyal bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora tezi, 1984.
12)  Lequerica M, Hermosa B:Maternal reports of behavior problems in preschool Hispanic children:An exploratory study in preventive pediatrics. J Nati Med Assoc 1995; 87 (12):861-868.
13)  Leung AK, Robson WL: Counseling parents about childhood discipline. Am Fam Physican 1992; 45 (3):1185-1189.
Yorum (0)add feed
Yorum yazın

Kayıtlı üye değilsiniz. yorum yapmak için üye olmalısınız.Yorum sorumluluğu size ait olacaktır.


busy