- Asrın Doktoru
- Bu da senin i'tikafın olsun
- Hilmi Kıstır haydi bastir
- İzmir körfezinde Balina
- Tekirdağ İmam Hatip Lisesinden nakil Raporu ve Adalet
- "Değil mi ki sevgilinin köyünden gelmiş. Hurmanın kurtları da mübarektir"
- Yatılı okulun kahri çekilir mi? Teyzemlere ilk mektup
- Ortaokul Mezuniyet Müsameresi Askerle babasinin parodisi
- İlkokul mezuniyet müsameresi monolog
- Müjde Mehmet Bey sana öyle bir bilgisayar aldım ki sorma
- Arama var sigaralar Mehmet Özcan'a
- Veyyy isotlarim veeyyy
- Geçiyorduk Uğradık
- Siz Kenya ile Konya'yı karıştırmış olmayasınız
- Olamaz nikâhta kopya yok
- Evliyanın Vilayeti sabit olmalı
- Bunu mu arıyordun belki lazım olur diye getirdim
- Askerliğin Ögrettikleri
- Dere Kenarından Geçtim Soğuk sularından içtim
- Ayıp ama vizeye çalıştıran arkadaştan yüksek not alınmaz ki
- Sen misin nurları iyi bilen?
- Uzun Farlarını yakan tren
- Bana Ayşe kim gösterir misin?
- Asıl mesele Ders notlarının fotokopisini bulmak
- Çocukluğumdaki Yağmur Duaları
- Oğlum olursa kazak Örerim
- İyi ki hutbeyi sonra okudunuz herkes bayram namazına yetişti.
- İlk vaaz ve Cuma vazifeleri
- Burada söz sahibi o'dur. Arkadaşımız izin verirse ben konuşurum
- Cinli hatıralar
- Cinler Üzerine
- "Senin tırnaklarını da annen kesiyordur"
- Fak-fuk fon bursu
- Kaç teybiniz var? Umre hatıraları-2.
- Umre fikri ve okul yolunu unutma
- Tütün tarlalarında dinlediğimiz Sofya radyosu
- Salihli Lisesi Evrim - Devrim - Faşist
- Be. B.e ben. beni de seç-Tekirdağ Limanında Gemiye İşçi Seçimi
- Alman turiste ders
- Şimdi söyleyin bana siz mi gavursunuz ben mi?
- Zalım Almanya
- Sol ayak ameliyati
- İlkokula kayıt
- Alnımın yarılması
Asrın Doktoru |
Ben çok zengin bir iş adamının tek çocuğu olarak dünyaya geldim. İhtiyaç adına, hiçbir noksanlık duymayan bir aile hayatımız vardı. Ayakkabı değiştirir gibi, araba değiştiriyor, su gibi de para harcıyordum. Gençliğim, çok hareketli ve çok hızlı sürmekteydi. İstediğim, her şeye sahip oldum, güzel denilen bütün yerleri gezdim, gördüm. ayrıca, turist çeken bütün ülkeleri de bir bir dolaştım.
Her şey, önüme ve ayağıma serilmişti. Öyle bir an geldi ki, kavuşacağım hedeflerim bitti, tadılacak lezzetler tükendi. Ve artık, bütün güzellikler ve lezzetler bana yabancılaşmaya başladı. Yıllar yılı, geçti, geçecek ümidiyle bekledim, durdum. Ama, o gizli huzursuzluk gittikçe artıyor, uykularımı, yaşamamı, sevincimi alt-üst ediyordu. Bedenen de, çok yorgun ve bitkin düştüğümü anlayınca, babam beni yerli ve yabancı ne kadar ünlü, psikiyatrist, psikolog varsa götürdü, tedâviye çalıştı. Ne yazık ki, bütün bunlar içimi küçük bir yılan gibi sokan huzursuzluğuma bir çare olmamıştı. O mutlu ve her şeye gücü yeten ailemiz, yıllardır bir matem havası yaşıyordu. Öyle bir an geldi ki, artık dayanamaz bir hal almıştım. Adeta, gizli bir el, ruhumu, kalbimi ve kafamı avuçluyor, sıkıyor, eziyor ve beni çıldırtacak gibi bunaltıyordu. Bu arada babam da ölünce, bütün bütün yıkıldım ve bunaldım. "Tımarhanelik bir insan oldum" diye korkmaya başladım. Bu arada bir arkadaşım durumumu öğrenince: - Yurtdışı seyahatlerine çıksana, dedi. - Gezmediğim, yer kalmadı, dedim.
- Ben Suudi Arabistan'da faaliyet gösteren bir İtalyan firmasında çalışıyorum. Eğer istersen oraya gidelim. Belki, havası iyi gelir. Biraz değişik bir beldedir. Düşündüm. Belki faydası olur diye kabul ettim. Orası müslüman bir devletti. Ama, müslümanlığı, adından başka tanımıyordum. Bizim evimizde her şey bulunurdu ama, müslümanlığın izi yoktu. Birlikte, Cidde'ye uçtuk. Günlerce şehir şehir dolaştım. Ama, nafıle... Aradığım dermanı bir türlü bulamıyordum. Bu ümitsizlik içinde, Medine'de bir otel odasındaydım. Artık, her şey bana bir hoş görünüyordu. "Eyvah!" dedim, galiba yolun sonuna geldim. Kendimi ilk defa bu kadar âciz ve yardıma muhtaç hissettim. Birden aklıma Allah geldi. Ama, nasıl yalvarıp, yakaracağımı bile bilmiyordum. Birkaç kelime mırıldandım. O sıkıntı içinde, dalmışım. Baktım, rüyamda odamın kapısı açıldı. Sarıklı, cübbeli bir zat göründü. - Hasta olan sen misin? diye sordu.
Şaşkınlık içinde:
- Evet, dedim.
- Ben doktorum, seni muayene edeceğim, dedi. Hayret ettim. Hiç doktora benzer bir tarafı yoktu. - Siz nasıl bir doktorsunuz? diye sordum. - Evladım, dedi. Ben bu asrın doktoruyum. Sen derdini anlat bana, dedi. Anlattım, beni sessizce dinledi.
- Sana bir reçete yazacağım, dedi. Eğer bu ilaçları kullanırsan hiç korkma hemen düzeleceksin. Tebessümle saçlarımı okşayarak:
- Söylediğimi yaz.
Elime kalemi alıp, söylediklerini harfiyyen yazdım: İlk rastladığım eczaneye girdim. Kağıdı, görevliye uzattım. Adam, baktı, baktı: - Bizde böyle bir ilaç yoktur, dedi. Bu ilaçlar, ya çok öncenin, ya da çok yeni, henüz bizim elimize geçmemiş olabilir. Başka bir eczaneye girdim. Bir başkasına, bir başkasına daha... Ama, bu ilaçlardan kimsede yok. Yol üstünde bir hastane vardı. Oraya başvurdum. Beyaz gömlekli genç bir doktor, reçeteyi elimden aldı ve gülümsedi: - Bunlar ilaç değil, kitap dedi.
- Nasıl olur, diye hayret ettim.
- Ben Alman asıllıyım, dedi. Bu kitapları ben de okudum. Yazarı Türk'tür. Nasıl temin edeceğiniz konusunda yardımcı olabilirim. Eğer, psikolojik ve bunalım cinsinden bir hastalığınız varsa, tavsiye ederim, okuyun. Kitapları temin ettim. Odama, kapanıp, bitirinceye kadar okudum. Ve ben yeniden doğdum. Kul ve insan olduğumu anladım. Benim çektiğimi çekenlere tavsiye ediyorum. Okuyun, okuyun... |