Anasayfa
İktibas - Yorum
Cennetten Geliyorum



- Kütüb-ü Sitte'deki Hadis Sayıları
- Kütüb-ü Sitte Hakkında Genel Bilgi
- Kütüb-ü Sitte''nin Ortaya Çıkışı ve Hadis Kültürüne Maloluşu
- Peygamber Efendimizi (s.a.v) niçin sevmeliyiz?
- Hz. Ömer (Radıyallahu Anh)
- Hz. Ebubekir (Radıyallahü Anh)
- Ramazan Ayını nasıl daha iyi değerlendirebiliriz?
- Orucun Faydaları
- İ'tikaf nedir, Nasıl yapılır?
- Bayram O Bayram Olur
- Hayattan Emekli Olunmaz
- Sıla-i Rahim Hakkındaki Hadis-i Şerifler
- Gel Uyan Gecelerde
- Altı Gün Şevval Orucu
- Ramazan Ayının Güzelliklerini Devam Ettirme
- Bediüzzaman'ın 24 saati
- Risale-i Nur Talebelerinin Vasıfları
- Ben de Odun Toplarım
- Tarikat mı, Hakikat mı?
- Evliyalar ölmez imiş...
- Eğitimde Bediüzzaman Modeli
- Acele Karar Vermeyin
- 700 Yıllık Altın Öğüt
- 7 Kutsal Gerçek
- Hani Var Ya
- Müslüman kime denir, nasıl bir insandır?
- Risale-i Nur'dan Sosyal Problemlere Reçeteler 1
- Risale-i Nur'dan Sosyal Problemlere Reçeteler 2
- Risale-i Nur'dan Hakikat Çekirdekleri 2
- Risale-i Nur'dan Hakikat Çekirdekleri - 1
- Peygamberimizin Hılfu'l-Fudul'a Katılması
- Ruh
- Edep Yâ Hu
- Kudsi Hadisler (2. Bölüm)
- Kudsi Hadisler (1. Bölüm)
- Hadis-i Şerifelerde Duâ
- Peygamberimizin Duâlarından Örnekler
- Peygamberimiz (s.a.v)in Sünnetleri
- Peygamberimiz (s.a.v) nasıl dua ederdi?
- Efendiler Efendisi (a.s.v)
- Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) kullandığı 40 öğretme metodu
- Peygamber Efendimize (s.a.v) Salevatlar
- Şeytanların İnsanları Aldatma Yolları Nelerdir?
- Geçim Darlığı (Fakirlik) Çekenin Okuyacağı Dualar
- Rızkın artması, bereketlenmesi için neler yapabiliriz?
- Peygamberimizin (sav) Anne-Baba Sevgisi
- Peygamberimizin (sav) Çocuk Sevgisi
- Peygamberimizin (sav) Çocuklara Şefkat ve Sevgisi
- Çocuklarla ilgili Peygamberimiz (s.a.v) den 40 Hadis
- Kendimizle Barışık Olmak
- Hızlı Düşünme ve Cevap Verme Yöntemleri
- Necip Fazıl'ın Vasiyeti
- Cennetten Geliyorum
- Seçme Dualar (Risalelerden)
- Çılgın Mühendis
- Gel Efendim (s.a.v)
- Böyle bir DOST'unuz oldu mu?
- Olgun Müslüman olmanın yolu
- VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI TEŞEKKÜRÜ
- Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelime ile dört kelâm öğrendim
- TAZİYE:Mehmet Özcan beyin validesi Ümmiye hanımefendi vefat etti
- Havadan nem kapana canım kurban, ya yağmur altında hala nem kapmayana ne demeli
- Hayat Adına Pişmanlıklar
- Bilgisayar ve Dil Bilme
- Evlilik meseleleri "Everything on Time"
- Günahlardan korunma üzerine
- İyi o zaman gideyim bana baksın
- Kardeşinizin namazı bozulmadı
- Şu Kâinatın bülbül-ü zî-şanı
Cennetten Geliyorum |
Geç olmuş yatıyorum Fakat uyku tutmadı Ve kalkıp; Yakıverdim şamdanı Gecenin zülüfleri Seccademin püskülleri Yatıverdim pusuya Vakit gelmiş tavına Tecelliyat avına Kur’an dinliyordum Davut A.S.’dan Canım nasılda istiyordu zaten Zerrelerimin ihtiyacı kulağımı deliyor İşte sesler geliyor Hani bir de ağlamasam Ağlama canım ağlama; Ne kaldı o bayrama. Dedim de durdum Kur’an sesi gel diyordu peşimden. Ben de gittim Seyyah oldum o alemi gezerim; Ve peş peşe neler neler sezerim. Ufkum gitti yücelerin katına Ne güzelmiş binmek hayal atına Sanki canım kuş idi Seyahatin başlangıcı, birazcık yokuş idi Öyle bir yol, yeşillikler rahiyalar peş peşe Mızrak boyu yakıncaydı selam verdim güneşe Çayır çimen kilim sermiş geçiyorken piyade; Ilık rüzgar bülbül sesi, Kur’an daha ziyade Duygularım şahlanıyor kalben inlemek gibi “Olmaya devlet cihanda” Kur’an dinlemek gibi Şimdi ise nideyim? Düşündüm ki cennetlere gideyim Gittim de gittim Yaklaşınca nihayet Kulağımda şu ayet; “Hüve Mevlaküm” Bekçilerle karşılaştık.” Es Selamü aleyküm” Selamün Aleyküm tıbtüm Fe’d hulûhâ halidîn (59/73) “-Ebed kalıcılar olarak girin cennete” dediler Tevhid çekip ilerledim bakınıp şaşkın şaşkın Dünyanın hiç tadı yokmuş ne Leyla’nın ne aşkın Anlatması mümkün değil; cennete ayak izim Tarifinden acizim Her taraf ışıl ışıl Cam göbeği ve yeşil Yürüyordum ileri Görecektim neleri Ayağım çıplak Kadife toprak İşte Tuba dalları İşte irem bağları İşte güller, bülbüller Lal kesiliyor diller Ağaçlar meyve yüklü Terutaze her yemiş Katiyen beklememiş Tanışıklık veriyordu Dünyadan Fakat çok farklı Tatlı mı tatlı Mayhoş mu mayhoş Anlatamam; boş Güneş vardı, gölge vardı, birbirinden hoş Ağaçların sesi; Kuşların sesi Ve yolun cazibesi yürüyordu beni Ayak izleri çoktu Ne güzel toz da yoktu Selsebilden su içtim Sonra bir yere geçtim Üç beş arşın aralıklı nehirler; Kenarında sedirler; Şarap akar su akar; Süt akar; Biri bal; İstediğin kadar al. Ne bıktırır ne yakar Hep akar Birisine Nil dediler Birisi Seyhun, Bir diğeri Fırat imiş, öbürsü Ceyhun Etrafından mü’minler Hüdhüdleri dinler Uzanınca eller, Çekirdeksiz meyveler iner Bir meltem üfül üfül Rengarenk gül Süslü süslü koltuklar var iskeleti altın Bir güzel ki yaşayışı cennetteki halkın Kimi şarkı okuyor Kimi gergef dokuyor Kimi çelenk takıyor Kına kokuyor Ab-şar akıyor Biri dalmış bakıyor, o da ben Soğuk ta yok sıcak ta Uçar gibi ayakta, yürüyordum Ve köşkler görüyordum çevrede Saf şeffaf Aman ya Rabb ne tuhaf Aklımdan Belkıs geçti Gezdiği saray hiçti Binler kere yüzbinleri misli misli kar; Her bireri ayrı renkte yıldız var Bu ne güzel bir koku! Her şey var, yoktur “yok“u Geziniyor mü’minler Selamı yayıyor Göğüslerde yetmiş kokulu güller Sinelerde zahir olmuş görünmeyen gönüller Kullar mesrur, her taraf nur, her köşe şehr-i ayin Hurilerin terennümü köpüklerden mülayim İşte gelen bir dilber Üstünde tüller Yaklaştı durdu Hatırımı sordu Elinde kadeh var Sunuyor Hem içirdi hem içti Ne kadar gençti Ceylan gözlü derler ya Evet öyle Hem iri iri; Hem kuzguni; Hem meftuni Yürüdükçe inci mercan döküyor İliği gözüküyor Endam ekiyor Boyun büküyor Yürek söküyor Yürüdükçe etrafına, inci mercan döküyor Sanki düşmüş gökkuşağı kirpiğine takılmış Yanağında gamzeleri şu’le şu’le yakılmış Hele ki tebessümü; Unutturur ölümü Ağel takılmış zebercedden ışıldar Çevresinde pırlanta var, zümrütte var, elmas var Gönül ya bu; sevdalandı Aklım dolandı Arzum, sevgim koşuştu; Müşterekte buluştu Arzu ev’se, sevgi ona tavandır Sevgi yoksa, arzu zaten yavandır Dedim ona: - Düşte dahi sen gibisi yok idi Dedi bana : - Dünyadayken ibadetim çok idi Dedim ona : - Sizde vuslat var mıdır? Dedi bana : - Boş durması kar mıdır? Dedim ona : - Tutalım mı el ele? Dedi bana : - Cenneti bir gez hele. Dedi ve gitti Ordan seyirtti Hem ne kadar muazzam A’zam mı a’zam Dedim şimdi nideyim? Tefe’ülen birisine gideyim Bahçesinde yavaşça ilerledim Haşmetinden terledim Yaklaşınca merak ettim acep kimedir nasib? Kapısında yazıyordu;” Ya Hz.Cüleybib.” Altın kapı açılınca geriye Destur geldi “Giriniz” içeriye Merdivenler kırmızı tüylü halı Kim bilir ne pahalı? Duvarların yüzeyleri pür ışık Gözlerim kamaşık Ayaklarım dolaşık Yeşil ışık, kırmızı ışık lâmiâne birbirine karışık Pencereleri gümüş camları sırça; Bir ayet yazılı her yere bakınca “Mine’l mü’minîne ricâlün sadegû mâ âhedullahe aleyh Fe minhüm men gadâ nehbehû ve minhüm men yentezir Ve mâ bedelû tebdîlâ.”. Yükseltilmiş döşekler var, çevresi İncilerle müzeyyendi perdesi. Süslü süslü koltuklar; İhtişamlı tahtı var Hemen gittim Cüleyyib’in yanına; Huriler var taa girecek canına Gözlerini yalnız o’na hasretmiş; Sayıları, iki fazlası yetmiş Bir elinde kitap Hurilere hitap; Hikmet söz ediyordu; Allah diyordu O yüzünün ziyasını Güneş görse kıskanır Kamet görse kendisini üvey evlatmış sanır Bir elinde yetmiş kokulu güldü. Bana da güldü Dedim ona : - Ya Cüleybib, cennet ne kadar güzel! Dedi bana : - İhlas var ya; cennetten de güzeldir. Dedim ona : - Ya Cüleybib, bu köşk ne kadar güzel! Dedi bana : - Sohbet var ya; köşkten daha güzeldir. Dedim ona : - Hamza var ya, benden daha güzeldir Dedi bana : - Hamza nerde , hangi köşkte yaşıyor? Dedi bana : - Burda değil Afkan’da savaşıyor - Ne zaman gelir? - Allah bilir. - Canım ister ki görsün - Meydan da görüşürsün. Dedim ona : - Ammar nerde? Çok isterim göreyim Dedi ki : - Söyliyelim: - Annesi ve babasıyla nasıl karşılaştılar; - Geldiği gün sarıldılar hala ayrılmadılar Ne yüzünü gören oldu, ne de duyuldu sesi Cennetlerden tatlıcaymış ebeveynin sinesi - Öyle ise söyler misin İbn-i Erkam nerede? - Sohbet varmış “Gidiyorum” demişti şakirdlerde - Nerelerde bulunur? - Her sohbette bulunur, çayın şekeri olur - Ne zaman gelir? - Allah bilir - Ya Ebu Zerr? - Ha O mu; o hala yalnız gezer - Görmem nasıl olacak? - Meydanda bulunacak. Peki dedim; Üstad nerde, hani o pir-i fani? - Gördüğünde şaşırırsın yine öyledir hani - Yaa niye? - Rabbi O’nu öyle seviyor diye Dedim; - Görmek istiyorum nerde Ebu Hureyre? - O’da gitti bir yere - Oralarda işi ne? - Kedilerden biri kayıp gitti onun peşine - Acep şimdi yanda? - Görüşürsün meydanda - Meydan dediğin nedir? - Şu yoldan ötededir Bir meydan ki yemyeşil Nasıl anlatası dil Ortasında Ruhullahtan bir ağaç; Çevresinde yaprakları nur sirac Hafifte yamaç Bir ağaç ki nağmelerin ahengi; En güzel şarkı ne ki Bam teline geliyor sine deliyor Etrafını dolanmaya ne zaman ki başlanır; Devenin yavrusu olsa bitiremez yaşlanır Etrafında sahabeleri Musiki dinler Mest olur başlar Gezinir kuşlar Kim olsa yavaşlar Sen de yavaşla Huriler dolanır elinde bade Aklından geçene geçmiyor vade Sen şimdi yürürsün Gidince görürsün - Kimler vardı lütfen yine der misin ya Cüleybib? - Herkes orda hatta O’na Rabbi demiştir “Habib” - Ne diyorsun! - Daha mı duruyorsun? - Selamün Aleyküm - Aleyküm Selam. Görüşürüz orda Huşu ile seyrederek her yeri İlerledim ileri Bir şehrah ki kenarları çiçeklerle müzeyyen Geçene selam diyen Ayağım çıplak Kadife toprak İnciden çakıl taşları Ne tümsek var ne yokuşlar Ağaçlardan birisiydi eğildi Elime bir nar geldi Yedime ilerledim Hafif güneşti Bir meltem esti Sarığım düştü Kuşlar gülüştü Kokuyordu buram buram zencefil Ne muazzam bir sebil Yürüdükçe gelincikler laleler Bana yüzünü döner Aynısıyla nilüfer Sağ cenaptan bir güvercin “gu” dedi Yaklaşınca “su”dedi Verdim içti hu” dedi İsteseydim su gelirdi, istediğim bu dedi O sıralarda bir zat gördüm nurani Sanki tanıdım hani Yolun sağında Ağacın yanında Fakat üzgün ve süzgün Ağaca yaslanmış Kirpikleri ıslanmış Dedim ; -Nedir kaygın? O yine suskun Hemi de yorgun Anladım ki bu nurani gönülden vurgun Ben sustum o sustu Sonra kendi konuştu Dedi : - Ne yana? - Gidiyorum meydana - İlk defa mı? - Evet - Ne mutlu sana - Sen de gel Yine sustu ; sonra konuştu - Bu kaçıncı buraya dek gelişim - Fakat gidemeyişim - Sayısını unuttum - Hevesimi hep yuttum - Cesaretim olamadı geldiğim yolu tuttum - “İçimden çok şeyler duyarım; - Çok heyecanlanırım - Fakat içimdeki bu heyecanları dile getirmeye muktedir değilim - Ben o nameden müteheyyicim ki; - Yoktur ihtimali terennümün - Ağlarım ağlatamam - Söylerim dinleyemem - Dili bağlı kalbimin. Bundan pek bizarım - Şehidim yok gömleğini hediyelik sarayım - Hizmetim yok hangi yüzle huzuruna varayım - Ben bir bahtı karayım - “Sine hahem şerha şerha ezfirak - Tabe güyem şerhi derdi iştiyak - Parça parça olmuş sine isterim - (isterim ki:) esas derdimi anlasın - Esas derdi dertli olan anlar - Şerha şerha sine isterim - İsterim ki anlasın - Ah Rabbim! -Ah Rabbim, küfür bir tekme vurdu, Senin adın üzerinde dalgalanan o bayrağı taa üç asır önce yıktı - Ah Rabbim! - Üç asırda beri köşede bucakta - Her yol kıvrımında sana küfürler savruldu - Seni temsil eden maarif çoktan Hak ile yeksan oldu, yerle bir edildi - Ah Rabbim! Biz sana Zahiren sahip çıkıyor gibi olduk; - ama sövüldüğün yerde ürpermedik - Hakaret edildiğin yerde kükremedik, ayaklanmadık - Verdiğimiz şeyleri, cimriler gibi sadece zekat ölçüsü içerisinde verdik şahlanamadık. - Küheylanlar gibi şahlanmadık” - Rabbim! Dedi ağladı - Sözü böyle bağladı - Çömeldi yere yine ağladı - Çok bekledim bitmedi - Eliyle “sen git” dedi - Söz dinlemem gerekti - Bu yolculuk benim için erek’ti - Başladım yürümeye - Muradımı görmeye - Kadife toprak - Ayağım çıplak - Bu yol ne kadar uzak - Bir kamçı kadar yeri Dünyaya bedel - Sümbül açmış iki cenah, hu çekiyor goncalar. - Ritm tutmuş sallanıyor beş yapraklı yoncalar - Uhuvveti var güneşle meltemin - Huzur veriyor, surur veriyor - Misk-i Amber kokuyor her yan - Acaba çok mu uzaktı meydan - İlerlerken ileri - Neler sezdim neleri - Bütün sahabeleri - Zübeyr’i görecektim. Huzeyfe’yi, Bilal’i - Asım Bin Hilal’i - Hanzala’yı, Talha’yı, Ebu Derda’yı - Sa’d Bin Ebi Vakkas’ı, İbn-i Abbas’ı - Muaz Bin Cebel’i - Abdurrahman Bin Avf’ı görecektim - Ve Kaab’ı, Mus’ab’ı - Selman-ı Farisin’i ve cümlesini. Radiyallahu Anhüm - Terennümle anmak bile yetiyor adlarını - Çok merak ediyorum Cafer’in kanatlarını Bir tahayyül geçiyor ki gözlerimin önünden; - Göz kapalı, seyretmesi gönülden - Ayni birlik, ayni dirlik - Mübarek beşibirlik - Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali’m - Aman Allah’ım aman! Aralarında ki kim! - O’na denmiş “Habibim” - Ne güzelmiş nasibim; - Ki O’nu göreceğim; - Ve şöyle diyeceğim: - Elfü-elfi selatin ve elfü-elfi selamin aleyke Ya Resulallah - Anam babam sana feda olsun - Sen; - Gördüğüm şu cennetten - Başa konan devletten - Yığın yığın servetten - Kesrat ile hürmetten - İzzetten, lezzetten - Ve en güzel suretten, daha daha güzelsin Ya Resulallah! - Canım sana feda olsun - Sen; - Sine püryan şefkatten - İnsan üstü kuvvetten - Müjdeli son nefesten - Borcumu ödemekten - Arz’ı tutan melekten - Yanındaki semekten - “Oğlum oldu” demekten, daha güzelsin Ya Resulallah - Ciğer parelerim sana feda olsun - Sen; - Kardeşiniz Yusuf’tan - Kucak dolu yakuttan, - Memleketim Bayburt’tan - Mağripten, maşrikten - İçi dolu beşikten - Ağladığı geceden - “Mama” deyu heceden - Daha daha niceden, daha daha güzelsin Ya Resulallah! - Gelecek zürriyyetim sana feda olsun. - Diyeceğim - Evet öyle diyeceğim - Ne kaldı ki işte şurda görüşeceğim - O sırada önüm gözüm biraz aklaştı - Anladım ki yaklaştım - Biraz sonra gelecekti o meydan - Ne müthiş bir heyecan! - Zemin henüz gözükmemişti ama; - Üzerindeki sema; - Tasviri gayri kabil - Fakat yine bu cahil - Birkaç söz ediversin - Atmosfer tamamen nur - Büyük mü büyük - Nur dolu höyük sanki - Oralarda solunum nur mu olsa gerektir? Akıl etmeyecektir? - Ne talihli bir kulum - Var mıyım yok muyum düşünüyorum - Melekler semada sema ediyor - Halka halka dönüyor - Ne kallavi halkalar - Yan yana, dizi dizi ve saf saf - Sevgileri tavaf - Pırıl pırıl parlıyor,sevinç yıldızı gibi - Demek ki şimdi onlar, görüyorlar Habibi - Üstlerinde bir taç var - Meleklerin üstünde - Ve semanın üstünde - Nur üstünde nur - Direksiz bir sur sanki - Bu gördüğüm bir ayet - Okuyordum nihayet - Geçtiğim yerleri unuttum - Ceylan gözlü hurileri unuttum - Cennetleri unuttum - Fakat; - Unutamadığım bir şey var - Nedir içindeki bu nükte - Sevincin büyüklükde - Neden baştan beri hep bu yarı sevinç? - Alımızdan çıkmadı ki hiç - Niçin üzülüyordum? - Sorumun cevabını ben biliyorum - Her sözünü hatırladım heyhat! - Ne demişti O nurani zat? - “Parça parça olmuş sine isterim. - İsterim ki esas derdimi anlasın - Ah Rabbim! Ayaklanamadık - Küheylanlar gibi şahlanamadık - Hizmetim yok hangi yüzle o huzura varayım - Demişti - Evet öyle demişti - Peki, ya ben? Ya ben ne yapmıştım ki? - Ve şimdi ne yapıyordum? - Birden durdum - Vuruldum sanki - Ne kadar akılsızmışım - Parmaklarım ağzımda; - Çoktandır böyle ağlamamıştım - Ne yapayım şimdi? - Karşımda cennetin en güzel yeri - Nasıl döneyim geri - Nasıl döneyim - Bırakıp peygamberi;sahabeleri - “Ama yol bu. Erkan bu.” - Eli boş gidilmez ki, - Yakıştıramam kendime - O kadar da yüzsüz değilim hani - Ah beni gidi beni - Ah beni gidi beni - Ne yapsınlar seni - Boyunduruk seni - Düşmanlar içerde - Düşmesinler derde - Yiğitler seferde Sen şimdi nerde? -“Aç gözümü Allah’ım - Aç gözlerimizi Allah’ım - Görelim hakikati - Şeytan çarptığı zaman hemen aklımızı başımıza alalım - Yoo diyelim - Olamaz bu iş böyle - Bizim yerimiz cephedir ve mevzidir.” - Anladım dönmelidir - Daha durmakta nedir - Ve döndüm. - Başladım seyirtmeye - Attan hızlı gitmeye - Hızlı hızlı büyük büyük adımlar atıyordum - Yetişeyim diyordum - Gitmemişse o zata - Geldim ki ağaç yalnız, yok yerinde bir nişan - Ve dönmüş gidiyordu, kırık dökük perişan - Arkasından seyirttim - Yanı başına gittim - Eteğini tuttum - Gittiği yolu tuttum Saat:04-05 1988 / ramazan Şehid Namzeti ASIM |