Mehmet Özcan

Giri? Formu






Kayıp Parola?
Hesabınız yok mu? Kayıt Ol

Ziyaretçi Sayacı

 
Bugün16
Dün124
Bu Hafta473
Bu Ay1917
Toplam766686
Anasayfa arrow İktibas - Yorum arrow Cennetten Geliyorum
Cennetten Geliyorum
Geç olmuş yatıyorum
Fakat uyku tutmadı
Ve kalkıp;
Yakıverdim şamdanı
Gecenin zülüfleri
Seccademin püskülleri
Yatıverdim pusuya
Vakit gelmiş tavına
Tecelliyat avına
Kur’an dinliyordum Davut A.S.’dan
Canım nasılda istiyordu zaten
Zerrelerimin ihtiyacı kulağımı deliyor
İşte sesler geliyor
Hani bir de ağlamasam
Ağlama canım ağlama;
Ne kaldı o bayrama. Dedim de durdum
Kur’an sesi gel diyordu peşimden.
Ben de gittim

Seyyah oldum o alemi gezerim;
Ve peş peşe neler neler sezerim.
Ufkum gitti yücelerin katına
Ne güzelmiş binmek hayal atına
Sanki canım kuş idi
Seyahatin başlangıcı, birazcık yokuş idi
Öyle bir yol, yeşillikler rahiyalar peş peşe
Mızrak boyu yakıncaydı selam verdim güneşe
Çayır çimen kilim sermiş geçiyorken piyade;
Ilık rüzgar bülbül sesi, Kur’an daha ziyade
Duygularım şahlanıyor kalben inlemek gibi
“Olmaya devlet cihanda” Kur’an dinlemek gibi

Şimdi ise nideyim?
Düşündüm ki cennetlere gideyim
Gittim de gittim
Yaklaşınca nihayet
Kulağımda şu ayet;
“Hüve Mevlaküm”
Bekçilerle karşılaştık.” Es Selamü aleyküm”
Selamün Aleyküm tıbtüm Fe’d hulûhâ halidîn (59/73)
“-Ebed kalıcılar olarak girin cennete” dediler

Tevhid çekip ilerledim bakınıp şaşkın şaşkın
Dünyanın hiç tadı yokmuş ne Leyla’nın ne aşkın
Anlatması mümkün değil; cennete ayak izim
Tarifinden acizim
Her taraf ışıl ışıl
Cam göbeği ve yeşil
Yürüyordum ileri
Görecektim neleri
Ayağım çıplak
Kadife toprak
İşte Tuba dalları
İşte irem bağları
İşte güller, bülbüller
Lal kesiliyor diller
Ağaçlar meyve yüklü
Terutaze her yemiş
Katiyen beklememiş
Tanışıklık veriyordu Dünyadan
Fakat çok farklı
Tatlı mı tatlı
Mayhoş mu mayhoş
Anlatamam; boş
Güneş vardı, gölge vardı, birbirinden hoş
Ağaçların sesi;
Kuşların sesi
Ve yolun cazibesi yürüyordu beni
Ayak izleri çoktu
Ne güzel toz da yoktu

Selsebilden su içtim
Sonra bir yere geçtim
Üç beş arşın aralıklı nehirler;
Kenarında sedirler;
Şarap akar su akar;
Süt akar;
Biri bal;
İstediğin kadar al.
Ne bıktırır ne yakar
Hep akar
Birisine Nil dediler
Birisi Seyhun,
Bir diğeri Fırat imiş, öbürsü Ceyhun
Etrafından mü’minler
Hüdhüdleri dinler
Uzanınca eller,
Çekirdeksiz meyveler iner
Bir meltem üfül üfül
Rengarenk gül
Süslü süslü koltuklar var iskeleti altın
Bir güzel ki yaşayışı cennetteki halkın
Kimi şarkı okuyor
Kimi gergef dokuyor
Kimi çelenk takıyor
Kına kokuyor
Ab-şar akıyor
Biri dalmış bakıyor, o da ben

Soğuk ta yok sıcak ta
Uçar gibi ayakta, yürüyordum
Ve köşkler görüyordum çevrede
Saf şeffaf
Aman ya Rabb ne tuhaf
Aklımdan Belkıs geçti
Gezdiği saray hiçti
Binler kere yüzbinleri misli misli kar;
Her bireri ayrı renkte yıldız var
Bu ne güzel bir koku!
Her şey var, yoktur “yok“u
Geziniyor mü’minler
Selamı yayıyor
Göğüslerde yetmiş kokulu güller
Sinelerde zahir olmuş görünmeyen gönüller
Kullar mesrur, her taraf nur, her köşe şehr-i ayin
Hurilerin terennümü köpüklerden mülayim

İşte gelen bir dilber
Üstünde tüller
Yaklaştı durdu
Hatırımı sordu
Elinde kadeh var
Sunuyor
Hem içirdi hem içti
Ne kadar gençti
Ceylan gözlü derler ya
Evet öyle
Hem iri iri;
Hem kuzguni;
Hem meftuni
Yürüdükçe inci mercan döküyor
İliği gözüküyor
Endam ekiyor
Boyun büküyor
Yürek söküyor
Yürüdükçe etrafına, inci mercan döküyor
Sanki düşmüş gökkuşağı kirpiğine takılmış
Yanağında gamzeleri şu’le şu’le yakılmış
Hele ki tebessümü;
Unutturur ölümü
Ağel takılmış zebercedden ışıldar
Çevresinde pırlanta var, zümrütte var, elmas var
Gönül ya bu; sevdalandı
Aklım dolandı
Arzum, sevgim koşuştu;
Müşterekte buluştu
Arzu ev’se, sevgi ona tavandır
Sevgi yoksa, arzu zaten yavandır
Dedim ona: - Düşte dahi sen gibisi yok idi
Dedi bana : - Dünyadayken ibadetim çok idi
Dedim ona : - Sizde vuslat var mıdır?
Dedi bana : - Boş durması kar mıdır?
Dedim ona : - Tutalım mı el ele?
Dedi bana : - Cenneti bir gez hele.
Dedi ve gitti
Ordan seyirtti
Hem ne kadar muazzam
A’zam mı a’zam

Dedim şimdi nideyim?
Tefe’ülen birisine gideyim
Bahçesinde yavaşça ilerledim
Haşmetinden terledim
Yaklaşınca merak ettim acep kimedir nasib?
Kapısında yazıyordu;” Ya Hz.Cüleybib.”
Altın kapı açılınca geriye
Destur geldi “Giriniz” içeriye
Merdivenler kırmızı tüylü halı
Kim bilir ne pahalı?
Duvarların yüzeyleri pür ışık
Gözlerim kamaşık
Ayaklarım dolaşık
Yeşil ışık, kırmızı ışık lâmiâne birbirine karışık
Pencereleri gümüş camları sırça;
Bir ayet yazılı her yere bakınca
“Mine’l mü’minîne ricâlün sadegû mâ âhedullahe aleyh
Fe minhüm men gadâ nehbehû ve minhüm men yentezir
Ve mâ bedelû tebdîlâ.”.

Yükseltilmiş döşekler var, çevresi
İncilerle müzeyyendi perdesi.
Süslü süslü koltuklar;
İhtişamlı tahtı var
Hemen gittim Cüleyyib’in yanına;
Huriler var taa girecek canına
Gözlerini yalnız o’na hasretmiş;
Sayıları, iki fazlası yetmiş
Bir elinde kitap
Hurilere hitap;
Hikmet söz ediyordu;
Allah diyordu
O yüzünün ziyasını Güneş görse kıskanır
Kamet görse kendisini üvey evlatmış sanır
Bir elinde yetmiş kokulu güldü.
Bana da güldü
Dedim ona : - Ya Cüleybib, cennet ne kadar güzel!
Dedi bana  : - İhlas var ya; cennetten de güzeldir.
Dedim ona : - Ya Cüleybib, bu köşk ne kadar güzel!
Dedi bana  : - Sohbet var ya; köşkten daha güzeldir.
Dedim ona : - Hamza var ya, benden daha güzeldir
Dedi bana  : - Hamza nerde , hangi köşkte yaşıyor?
Dedi bana  : - Burda değil Afkan’da savaşıyor
           - Ne zaman gelir?
           - Allah bilir.
           - Canım ister ki görsün
           - Meydan da görüşürsün.
Dedim ona : - Ammar nerde? Çok isterim göreyim
Dedi ki      : - Söyliyelim:
- Annesi ve babasıyla nasıl karşılaştılar;
- Geldiği gün sarıldılar hala ayrılmadılar
Ne yüzünü gören oldu, ne de duyuldu sesi
Cennetlerden tatlıcaymış ebeveynin sinesi
- Öyle ise söyler misin İbn-i Erkam nerede?
- Sohbet varmış “Gidiyorum” demişti şakirdlerde
- Nerelerde bulunur?
- Her sohbette bulunur, çayın şekeri olur
- Ne zaman gelir?
- Allah bilir
- Ya Ebu Zerr?
- Ha O mu; o hala yalnız gezer
- Görmem nasıl olacak?
- Meydanda bulunacak.
Peki dedim; Üstad nerde, hani o pir-i fani?
- Gördüğünde şaşırırsın yine öyledir hani
- Yaa niye?
- Rabbi O’nu öyle seviyor diye
Dedim;  - Görmek istiyorum nerde Ebu Hureyre?
- O’da gitti bir yere
- Oralarda işi ne?
- Kedilerden biri kayıp gitti onun peşine
- Acep şimdi yanda?
- Görüşürsün meydanda
- Meydan dediğin nedir?
- Şu yoldan ötededir
Bir meydan ki yemyeşil
Nasıl anlatası dil
Ortasında Ruhullahtan bir ağaç;
Çevresinde yaprakları nur sirac
Hafifte yamaç
Bir ağaç ki nağmelerin ahengi;
En güzel şarkı ne ki
Bam teline geliyor sine deliyor
Etrafını dolanmaya ne zaman ki başlanır;
Devenin yavrusu olsa bitiremez yaşlanır
Etrafında sahabeleri
Musiki dinler
Mest olur başlar
Gezinir kuşlar
Kim olsa yavaşlar
Sen de yavaşla
Huriler dolanır elinde bade
Aklından geçene geçmiyor vade
Sen şimdi yürürsün
Gidince görürsün
- Kimler vardı lütfen yine der misin ya Cüleybib?
- Herkes orda hatta O’na Rabbi demiştir “Habib”
- Ne diyorsun!
- Daha mı duruyorsun?
- Selamün Aleyküm
- Aleyküm Selam. Görüşürüz orda
Huşu ile seyrederek her yeri
İlerledim ileri
Bir şehrah ki kenarları çiçeklerle müzeyyen
Geçene selam diyen
Ayağım çıplak
Kadife toprak
İnciden çakıl taşları
Ne tümsek var ne yokuşlar
Ağaçlardan birisiydi eğildi
Elime bir nar geldi
Yedime ilerledim
Hafif güneşti
Bir meltem esti
Sarığım düştü
Kuşlar gülüştü
Kokuyordu buram buram zencefil
Ne muazzam bir sebil
Yürüdükçe gelincikler laleler
Bana yüzünü döner
Aynısıyla nilüfer

Sağ cenaptan bir güvercin “gu” dedi
Yaklaşınca “su”dedi
Verdim içti hu” dedi
İsteseydim su gelirdi, istediğim bu dedi
O sıralarda bir zat gördüm nurani
Sanki tanıdım hani
Yolun sağında
Ağacın yanında
Fakat üzgün ve süzgün
Ağaca yaslanmış
Kirpikleri ıslanmış
Dedim ; -Nedir kaygın?
O yine suskun
Hemi de yorgun
Anladım ki bu nurani gönülden vurgun
Ben sustum o sustu
Sonra kendi konuştu
Dedi :        - Ne yana?
        - Gidiyorum meydana
        - İlk defa mı?
        - Evet
        - Ne mutlu sana
        - Sen de gel
Yine sustu ; sonra konuştu
        - Bu kaçıncı buraya dek gelişim
        - Fakat gidemeyişim
        - Sayısını unuttum
        - Hevesimi hep yuttum
        - Cesaretim olamadı geldiğim yolu tuttum
        - “İçimden çok şeyler duyarım;
        - Çok heyecanlanırım
- Fakat içimdeki bu heyecanları dile getirmeye muktedir değilim
        - Ben o nameden müteheyyicim ki;
        - Yoktur ihtimali terennümün
        - Ağlarım ağlatamam
        - Söylerim dinleyemem
        - Dili bağlı kalbimin. Bundan pek bizarım
        - Şehidim yok gömleğini hediyelik sarayım
        - Hizmetim yok hangi yüzle huzuruna varayım
        - Ben bir bahtı karayım
        - “Sine hahem şerha şerha ezfirak
        - Tabe güyem şerhi derdi iştiyak
        - Parça parça olmuş sine isterim
        - (isterim ki:) esas derdimi anlasın
        - Esas derdi dertli olan anlar
        - Şerha şerha sine isterim
        - İsterim ki anlasın
        - Ah Rabbim!
-Ah Rabbim, küfür bir tekme vurdu,
Senin adın üzerinde dalgalanan o bayrağı taa üç asır önce yıktı

- Ah Rabbim!
- Üç asırda beri köşede bucakta
- Her yol kıvrımında sana küfürler savruldu
- Seni temsil eden maarif çoktan Hak ile yeksan oldu, yerle bir edildi
- Ah Rabbim! Biz sana Zahiren sahip çıkıyor gibi olduk;
- ama sövüldüğün yerde ürpermedik
- Hakaret edildiğin yerde kükremedik, ayaklanmadık
- Verdiğimiz şeyleri, cimriler gibi sadece zekat ölçüsü içerisinde verdik şahlanamadık.
- Küheylanlar gibi şahlanmadık”
- Rabbim! Dedi ağladı
- Sözü böyle bağladı
- Çömeldi yere yine ağladı
- Çok bekledim bitmedi
- Eliyle “sen git” dedi
- Söz dinlemem gerekti
- Bu yolculuk benim için erek’ti
- Başladım yürümeye
- Muradımı görmeye
- Kadife toprak
- Ayağım çıplak
- Bu yol ne kadar uzak
- Bir kamçı kadar yeri Dünyaya bedel
- Sümbül açmış iki cenah, hu çekiyor goncalar.
- Ritm tutmuş sallanıyor beş yapraklı yoncalar
- Uhuvveti var güneşle meltemin
- Huzur veriyor, surur veriyor
- Misk-i Amber kokuyor her yan
- Acaba çok mu uzaktı meydan
- İlerlerken ileri
- Neler sezdim neleri
- Bütün sahabeleri
- Zübeyr’i görecektim. Huzeyfe’yi, Bilal’i
- Asım Bin Hilal’i
- Hanzala’yı, Talha’yı, Ebu Derda’yı
- Sa’d Bin Ebi Vakkas’ı, İbn-i Abbas’ı
- Muaz Bin Cebel’i
- Abdurrahman Bin Avf’ı görecektim
- Ve Kaab’ı, Mus’ab’ı
- Selman-ı Farisin’i ve cümlesini. Radiyallahu Anhüm
- Terennümle anmak bile yetiyor adlarını
- Çok merak ediyorum Cafer’in kanatlarını

Bir tahayyül geçiyor ki gözlerimin önünden;
- Göz kapalı, seyretmesi gönülden
- Ayni birlik, ayni dirlik
- Mübarek beşibirlik
- Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali’m
- Aman Allah’ım aman! Aralarında ki kim!
- O’na denmiş “Habibim”
- Ne güzelmiş nasibim;
- Ki O’nu göreceğim;
- Ve şöyle diyeceğim:
- Elfü-elfi selatin ve elfü-elfi selamin aleyke Ya Resulallah
- Anam babam sana feda olsun

- Sen;
- Gördüğüm şu cennetten
- Başa konan devletten
- Yığın yığın servetten
- Kesrat ile hürmetten
- İzzetten, lezzetten
- Ve en güzel suretten, daha daha güzelsin Ya Resulallah!
- Canım sana feda olsun

- Sen;
- Sine püryan şefkatten
- İnsan üstü kuvvetten
- Müjdeli son nefesten
- Borcumu ödemekten
- Arz’ı tutan melekten
- Yanındaki semekten
- “Oğlum oldu” demekten, daha güzelsin Ya Resulallah
- Ciğer parelerim sana feda olsun

- Sen;
- Kardeşiniz Yusuf’tan
- Kucak dolu yakuttan,
- Memleketim Bayburt’tan
- Mağripten, maşrikten
- İçi dolu beşikten
- Ağladığı geceden
- “Mama” deyu heceden
- Daha daha niceden, daha daha güzelsin Ya Resulallah!
- Gelecek zürriyyetim sana feda olsun.
- Diyeceğim
- Evet öyle diyeceğim
- Ne kaldı ki işte şurda görüşeceğim
- O sırada önüm gözüm biraz aklaştı
- Anladım ki yaklaştım
- Biraz sonra gelecekti o meydan
- Ne müthiş bir heyecan!
- Zemin henüz gözükmemişti ama;
- Üzerindeki sema;
- Tasviri gayri kabil
- Fakat yine bu cahil
- Birkaç söz ediversin
- Atmosfer tamamen nur
- Büyük mü büyük
- Nur dolu höyük sanki
- Oralarda solunum nur mu olsa gerektir? Akıl etmeyecektir?
- Ne talihli bir kulum
- Var mıyım yok muyum düşünüyorum
- Melekler semada sema ediyor
- Halka halka dönüyor
- Ne kallavi halkalar
- Yan yana, dizi dizi ve saf saf
- Sevgileri tavaf
- Pırıl pırıl parlıyor,sevinç yıldızı gibi
- Demek ki şimdi onlar, görüyorlar Habibi
- Üstlerinde bir taç var
- Meleklerin üstünde
- Ve semanın üstünde
- Nur üstünde nur
- Direksiz bir sur sanki
- Bu gördüğüm bir ayet
- Okuyordum nihayet
- Geçtiğim yerleri unuttum
- Ceylan gözlü hurileri unuttum
- Cennetleri unuttum
- Fakat;
- Unutamadığım bir şey var
- Nedir içindeki bu nükte
- Sevincin büyüklükde
- Neden baştan beri hep bu yarı sevinç?
- Alımızdan çıkmadı ki hiç
- Niçin üzülüyordum?
- Sorumun cevabını ben biliyorum
- Her sözünü hatırladım heyhat!
- Ne demişti O nurani zat?
- “Parça parça olmuş sine isterim.
- İsterim ki esas derdimi anlasın
- Ah Rabbim! Ayaklanamadık
- Küheylanlar gibi şahlanamadık
- Hizmetim yok hangi yüzle o huzura varayım
- Demişti
- Evet öyle demişti
- Peki, ya ben? Ya ben ne yapmıştım ki?
- Ve şimdi ne yapıyordum?
- Birden durdum
- Vuruldum sanki
- Ne kadar akılsızmışım
- Parmaklarım ağzımda;
- Çoktandır böyle ağlamamıştım
- Ne yapayım şimdi?
- Karşımda cennetin en güzel yeri
- Nasıl döneyim geri
- Nasıl döneyim
- Bırakıp peygamberi;sahabeleri
- “Ama yol bu. Erkan bu.”
- Eli boş gidilmez ki,
- Yakıştıramam kendime
- O kadar da yüzsüz değilim hani
- Ah beni gidi beni
- Ah beni gidi beni
- Ne yapsınlar seni
- Boyunduruk seni
- Düşmanlar içerde
- Düşmesinler derde
- Yiğitler seferde
 Sen şimdi nerde?
-“Aç gözümü Allah’ım
- Aç gözlerimizi Allah’ım
- Görelim hakikati
- Şeytan çarptığı zaman hemen aklımızı başımıza alalım
- Yoo diyelim
- Olamaz bu iş böyle
- Bizim yerimiz cephedir ve mevzidir.”
- Anladım dönmelidir
- Daha durmakta nedir
- Ve döndüm.
- Başladım seyirtmeye
- Attan hızlı gitmeye
- Hızlı hızlı büyük büyük adımlar atıyordum
- Yetişeyim diyordum
- Gitmemişse o zata
- Geldim ki ağaç yalnız, yok yerinde bir nişan
- Ve dönmüş gidiyordu, kırık dökük perişan
- Arkasından seyirttim
- Yanı başına gittim
- Eteğini tuttum
- Gittiği yolu tuttum

 Saat:04-05 1988 /  ramazan
 Şehid Namzeti ASIM
Yorum (0)add feed
Yorum yazın

Kayıtlı üye değilsiniz. yorum yapmak için üye olmalısınız.Yorum sorumluluğu size ait olacaktır.


busy